Genel

Minik Lezzet Paketleri (Starbucks Severler Toplanın!)

Hello! Ben geldim. Bu gün Starbucks aşıkları için minik bir yazı düzenlemek istedim. Bildiğiniz gibi son yıllarda Starbucks kahveleri hayatımızın büyük bölümünde yer almaya başladı. Şahsen ben içmediğim zaman eksiklik hisseden bir kahve kolik olarak günde bir sütlü filtre kahve veya bir Blonde Latte olsa da içsem diyen biriyim. Özellikle bu pandemi döneminde evlerimizde kaldığımız, dışarı minik bir adım atmakta tereddüt ettiğimiz bu dönemde benim gibi kahve severlerin yüzünün asık olduğunu hayal edebiliyorum. 😔 Kafelerin de tamamen take away olduğu, bir şey alsanız kenarda köşede yemek zorunda kaldığını bu esnada Starbucks mükemmel bir ürün tanıttı bizlere. Migroslarda (en azından benim ulaşabildiğim market) bir Starbucks standı açıldı. Bu standta Starbucks’ın en çok tercih edilen ve sevilen kahveleri olduğunu düşündüğüm kahvelerin minik pakette, sıcak su ile hazırlayabileceğiniz seçenekleri bulunuyor. Şu an benim ulaşabildiğim ve gördüğüm beş seçenek var. Bunlar; Caffe Latte, Cappuccino, Vanilla Latte, Caramel Latte ve Caffe Mocha.  

Aralarından en çok sevdiklerimin ise Caffe Latte ve Cappuccino olduğunu söyleyebilirim. Ben kahvemi şekersiz içmeyi tercih ettiğim için içerisinde şeker olan kahveleri pek sevemiyorum. Ancak siz şekerli kahve içmeyi seviyorsanız. Diğer seçeneklerin tam size göre olduğunu söyleyebilirim. Şekerli diyorum ancak gerçekten sizi bayacak derece bir şeker oranı bulunmuyor. Yalnızca Caramel Latte içme fırsatım olmadı. Vanilla Latte ve Mocha seçeneklerini denediğimde beni aşırı derecede rahatsız eden bir şeker oranı olmadığını söyleyebilirim. O yüzden içiniz rahat bir şekilde içebilirsiniz. Benim gibi şekersiz kahve tercih edenler ise başta söylediklerimi gerçekten seveceğinizi düşünüyorum. 😍

Ayrıca kahvenizi yaptığınızda enfes bir süt kokusunun geldiğini belirtmek istiyorum. Bir an kendinizi Starbucks’ta kahvenizi almış dinlendirici müzik eşliğinde keyif yaparken buluyorsunuz. Bu minik hayat kurtarıcı lezzetleri yapmak için Starbucks, Nestle ile anlaşmış. Nestle zaten sıcak su veya süt ile yapılan içeceklerde gayet başarılı. Bu kahveleri de başarılı bir şekilde üretmiş gerçekten. Şu an kahvelerin tanesi 3,45 TL. Aslında birden fazla aldığınızda Starbucks’ta sadece bir kahve için ödemiş olduğunuz parayı ancak ödüyorsunuz. O yüzden bir tık daha ekonomik gelebilir. Yine de Starbucks’ta aldığınız taze kahvenizin asla yerine geçebileceğini düşünmeyin. 😂 Herkese bu pandemi döneminde sağlıklı günler dileyerek yazımı bitiyorum. Hepinize bol kahveli ve keyifli günler ! 🙏🎉

Genel

Yeni Edebiyat Serimin İlk Bölümünü Takdim Ediyorum

Merhabalar, aklımda plandığım edebiyat serimi başlattım ve sizinle de paylaşmak istedim. İlk önce edebiyata adım adım yaklaşıp ardından da Orta Çağ’a yüzeysel bir giriş yapmayı tercih ettim. Bundan sonra İngiliz Edebiyatı’nın kronolojik sırasına göre dönemlerini inceleyeceğim. Orta Çağ ile başlangıcımı yaptım bundan sonra günümüze kadar olan dönemleri inceleme yapacağız. Ardından ikinci bir seri olarak da edebiyat akımlarından bahsedeceğim. Şimdi ilk yazımın linkini burada paylaşacağım. Eğer okuduktan sonra herhangi bir ekleme yapmak isterseniz veya bir yanlışımı görürseniz lütfen buradan yorum yapmayı ihmal etmeyin. Birlikte tartışarak güzel bir sohbet niteliğinde bilgi paylaşımı yapabiliriz. Şimdiden keyifli okumalar diliyor, görüşlerinizi bekliyorum.

Yazıma aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz;

Adım Adım Edebiyat ve Orta Çağ

Genel

Blog Sayfalarımı Büyütüyorum

Herkese merhabalar, bundan sonra paylaşımlarımı aktif bir şekilde başka adres üzerinden yapacağımı bildirmek için bu yazıyı paylaşıyorum. Öncelikle blog sayfamı zamanla yeni sayfama taşıyacağımı bildirmek istiyorum. İlk adım olarak bu sayfada paylaştığım eski gönderilerimi yeni sayfama taşıyacağım ve ardından özgün paylaşımlarıma devam edeceğim. Bir süre sonra da bu sayfamı kapatma ihtimalim oldukça yüksek görünüyor. Eğer siz de bana destek vermek ve paylaşımlarıma ulaşmak isterseniz aşağıda vereceğim linkten beni takip etmeye devam edebilir, beni çok mutlu edebilirsiniz.

Yeni blog sayfama buradan ulaşabilirsiniz.

Genel

Bir İntihar Mektubu

Hayat, ömrümüz boyunca sahip olduğumuz en değerli varlığımızdır. Sahip olduğumuz bu hayatı nasıl yaşadığımız ise bize kalan bir şey. Bazılarımız hayatı istediği gibi yaşar, tadını çıkarır ve mutlu ölür. Ancak bazılarımız için hayat beklediği kadar güzel taraflarını göstermez. Bu durum insanı derin bir mutsuzluğa sevk eder. Hiçbir şeyden zevk almamaya, hayatın boş ve anlamsız olduğunu düşünmeye başlar. Hatta çoğu insan hayata tutunmakta zorlanmaya başlar. Bu durumda intihar düşünceleri devreye girmektedir. Hayattan zevk alamayan birey hayatını devam ettirmeyi gereksiz bulur ve sonlandırma kararı alır. Bu kararın hangi psikolojik durum sırasında alındığı hakkında ise pek bir fikrimiz olmaz. Çünkü yaşamadan bilemeyeceğimiz nadir durumlardan biridir intihar düşünceleri. İşte Virginia Woolf da hayata tutunmakta zorluk çekmiş yazarlarımızdan biridir. Edebiyata olan katkısı göz önünde bulundurulduğunda belki de asla böyle bir şey yapmasını beklemeyeceğimiz bir yazardır kendisi. “Okuyan insan böyle işlere kalkışır mı ?” gibi bir düşünceniz olabilir. Ancak bunun kesinlikle doğru olmadığını düşünüyorum. Okuyan insanlar düşünen insanlardır. Düşündükçe hayatı sorgular ve ondan sonuçlar çıkarmaya çalışırlar. Kelimelerin arasına dalarak tutunacak bir dal aramaya çalışırlar. Virginia Woolf bu dalı buldu mu, ya da bulamadı mı bu konuda kesin yargılara varmak doğru olmaz. Çünkü bu konularda yeteri kadar araştırma yapmadığımı bu aşamada kabul etmem gerekir. Benim bu yazıyı yazma amacım sadece size onun intihar etmeden önceki mektubunu iletmek ve bu mektupta geçen derin duyguları biraz olsun size hissettirebilmektir.

MEKTUBUN ORİJİNAL HALİ:

ÇEVİRİSİ:

Salı

En sevdiğim,

Yine delirecekmişim; bu korkunç günleri atlatamayacakmışız gibi hissediyorum. Ve sanki giden zamanı geri çeviremeyeceğim. Sesler duymaya başlıyorum ve konsantre olamıyorum. Bu yüzden yapmam gereken şeyi yapıyorum.

Bana verebileceğin en büyük mutluluğu verdin. Kimsenin yapamayacağı şeyleri yaptın. İki insanın birlikte daha mutlu olabileceğini sanmıyorum. Ben artık savaşamayacağım. Biliyorum, senin hayatını mahvediyorum, bensiz daha mutlu olacaksın. Görüyorsun bu mektubu bile doğru düzgün yazamıyorum. Okuyamıyorum. Hayatımdaki bütün mutluluğu sana borçlu olduğumu söylemek isterim. Bana karşı inanılmaz sabırlısın ve iyisin.

Şunu söylemek istiyorum -aslında bunu herkes biliyor- eğer biri beni bu durumdan kurtarabilecek olsa bu sen olurdun. Her şey beni terk edip gitti ama senin iyiliğin hep benimle kaldı. Artık senin hayatını mahvetmeyeceğim. Kimse, seninle mutlu olduğumuz kadar mutlu olamazdı.

Bu mektubu eşine yazmadan önce 1941 yılı bir mart akşamı eve sırılsıklam  ıslanmış bir şekilde gelir. İntihar teşebbüsünde bulunmuş ancak başarılı olamamıştır. Bir kaç gün sonra ceketinin ceplerine ağır taşlar doldurarak kendini Ouse Nehri’ne bırakır. Bu onun hayata tutunmasını engelleyen ruh sıkıntılarından bir kaçış yoludur.

Genel

Gene Tierney

Bu yazımda ölüm yıldönümü iki gün önce olan, çok sevdiğim ve beğendiğim bir Hollywood oyuncusundan bahsetmek istedim. 

Gene Tierney, 19 Kasım 1920’de New York’da doğmuştur. Sinema filmlerinde ve tiyatrolarda oyunculuk kariyeriyle ünlenmiştir. Oyunculuk kariyerine 18 yaşında atılmış. İlk oyunculuk rolünü de What a life ! oyununda sahnede su kovası taşıyarak gerçekleştirmiştir. Ancak bu rolde bile çok beğenilmiştir. Ardından bir çok tiyatroda rol almaya başlamıştır. Film hayatına ise 1940 yılında The Return of Frank James filmi ile başlamıştır. Ancak Laura(1944)filmiyle kariyerinde bir patlama yaşamış, insanların aklına filmde oynadığı karakteriyle kazınmıştır. Aynı zamanda Leave Her to Heaven (1945)filmindeki oynadığı başrol ile Academy Award for Best Actress ödülüne aday görülmüştür.


1941 yılında bütün bayanların çok iyi bildiği ünlü tasarımcı olan Oleg Cassini ile evlenmiştir. Hatta Cassini, Tierney’nin bazı filmlerdeki kostümlerini tasarlamıştır. Bu evliliğinden iki çocuğu olmuş, ancak ilk çocuğu hasta doğmuştur. Bu olay Tierney’nin savaştığı depresyonda kötü bir etkiye sahip olmuştur. Kariyeri yüzünden oldukça zor zamanlar geçiren Tierney, psikiyatristler araştırmış ve bazı şok tedavileri görmüştür. Hatta bu şok tedavilerinin onun hafızasının bir kısmını kaybetmesine yol açtığı söylenmektedir. 1957 yılında annesinin apartmanından kendisini atma girişiminde bulunmuştur. Bunun ardından ailesi tekrar kliniğe yatmasını uygun görmüşlerdir. Klinikten çıktıktan sonra bir giysi dükkanında satıcı olarak çalışmaya başlayan Tierney, insanlar tarafından tanınmaya başlanmıştır. Ardından tekrar oyunculuk kariyerine geri dönmüştür.

(Oleg Cassini ve Gene Tierney)

Oleg Cassini ile 1952 yılında boşanmışlar ancak Tierney’nin ölümüne kadar arkadaş olarak kalmışlardır. Tierney, 1958 yılında Howard Lee ile tanışmıştır. Howard Lee ise o dönemlerde 5 yıldır Hedy Lamarr ile evlidir. 1960 yılında boşandıkları zaman Tierney ile evlenmişlerdir. Howard Lee ile ölümüne kadar evli kalmışlardır. Tierney, Lee’den hamile kalmış ancak düşük yapmıştır. Tierney, 6 Kasım 1991 yılında Houston’da vefat etmiştir. 

Bunlar benim sizlere aktarabildiğim kısımlar. Tabiki bir aktörün hayatı bu kadar kelimeye sığabilecek kadar kısa olmaz. Ancak Gene Tierney’nin hayatının en ince ayrıntısına kadar anlatıldığı Self-Portrait kitabı bulunmaktadır. Kitap Mickey Herskowitz ve Gene Tierney işbirliği ile hazırlanmış ve 1979 yılında basılmıştır. Kitabı baya bir araştırdım. Türkçesi mevcut değil, ingilizcesine de Türkiye’de rastlamadım. Bu yüzden internet üzerinden sipariş vermemiz mümkün olabiliyor. Eğer okumak isterseniz, tavsiye ederim. 

Genel

Ürkütücü Aile

Herkese merhaba. Önümüz de Cadılar Bayramı malum. Bu yazımda biraz korku teması olsun istedim. Sebebi ise izlediğim bir film sonucu yaptığım araştırmalar ve başıma gelenler tabi. Geçen gece The Conjuring serisini izleme kararı aldım. Tabi ki yalnız değildim. 🙂 Belki daha önce Warren ailesini duymuşsunuzdur ya da bir yerde karşınıza çıkmıştır. Bu aile tarihte ilk hayalet avcılığı yapan insanlar arasında yer almaktadır. Edward Warren Miney, 1926 Amerika doğumlu yazar ve hayalet avcısıdır. Deniz kuvvetlerinde çalışırken kendisini demonoloji, yazarlık ve öğretim alanında geliştirmiştir. Eşi Lorraine Rita Morran, 1927 Amerika doğumlu ve eşiyle birlikte çalışan bir medyum ve aynı zamanda bir yazardır. Bir kızları vardır. Bu kızın böyle bir ailede ne kadar sağlıklı büyüdüğü ise meçhul tabi ki.


Bu aile tarihte birçok paranormal olaylara ve hayalet avcılığı vakalarına el atmışlardır. Aynı zamanda bu konularla ilgili bir sürü kitap yazmışlardır. Hatta tam olarak 10.000 vakayı inceledikleri aynı zamanda ünlü demonolojistleri eğittikleri söylenmektedir. 1952 yılında İngiltere’de tarihin ilk hayalet avcılığı grubu olan New England Society for Psychic Research grubunu kurmuşlardır. Lorraine Warren eşiyle birlikte evlerinin arkasına kurdukları The Warren’s Occult Museum adlı müzeyle ilgilenmektedir. Bu müzede çiftin ilgilendikleri vakalardan sonra büyülü olduklarını düşündükleri ve topladıkları eşyalar sergilenmektedir. Annabelle bebeği bu eşyalardan biridir. Annabelle olayı ise iki oda arkadaşı kızın başına gelen ürkütücü bir olaydır. Annabelle Higgins adlı bir kızın ruhunun bu bebeğin içerisinde sıkıştığı ve bebeğin hareket ederek bırakılan yerden farklı yerlerde ortaya çıktığı söylenmektedir. Bu vaka da Annabelle filmine konu olmuştur. Müzeyi ziyaret eden bir kişi Annabelle bebeğine hakaret ederek cama vurmuş ve olaydan 3 saat sonra kazada hayatını kaybetmiştir.


Warren çiftinin en ünlü vakalarından biri ise Amityville vakasıdır. Amerikalı bir çift yaşadıkları evde garip olayların olduğunu iddia ederek evlerini terk etmişlerdir. Ancak bu olayın bir kandırmaca olduğu söylenmiştir. Çiftin ilgilendiği çoğu vakalar filmlere konu olmuştur. Bu vaka da The Amityville Horror adlı filmde yansıtılmıştır. Aynı isimli bir kitap da yayınlanmıştır.


The Conjuring filminde Perron ailesinin başına gelen olaylar anlatılmaktadır. 1971 yılında gerçekleşen bu olay bir cadı yüzünden yaşanmaktadır. Ailenin taşındığı evde daha öncesinde bir cadı yaşamış ve kendisini asarak intihar etmiş. Bu olay ardından ev lanetlenmiştir. İkinci filmde ise 1977 yılında İngiltere Enfield’da bir cinin dadandığı ev anlatılmaktadır. Bu olay ise çoğu insanlar tarafından kandırmaca olarak kabul edilmiştir.

Edward Warren ise 2006 yılında vefat etmiştir. Vefatının ilginç tarafı ise; beyaz bir varlığın dolaştığı bir mezarlığa gömülmek istemesi ve gömüldükten sonra varlığın ortadan yok olmasıdır. Bu olay insanların aklında Edward Warren’ın öldükten sonra bile hayalet avcılığına devam ettiğinin bir mesajını uyandırmıştır.

Filme gelecek olursam, filmde izlediğinizde gülebileceğiniz sahneler de var. “Bu ne şimdi?” tarzında tepkiler verebilirsiniz. Ancak filmin gerilimi çok yüksek. Aniden karşınıza çıkan varlıklar, evin çeşitli yerlerinden gelen sesler, hareket eşyalar insanı gerçekten çok geriyor. Özellikle ortamın tamamen sessiz olması ve ardından karşınıza aniden çıkan şeyler eminim sizleri de oldukça geriyordur. Filmi izlerken gerçekten çok gerildim. Bu tarz filmleri izledikten sonra da etraftan gelen sesler ve olaylar konusunda daha da hassaslaşıyorum. Bu durum benim için oldukça ürkütücü olması yanında filmden sonra elektriklerin kesilmesi beni gerçekten çok korkuttu. Elektrikler kesildiği anda bir müddet donup kaldım. Ardından kendime gelerek uyumam gerektiğini fark ettim. 🙂 Demem o ki; eğer filmi izleyecekseniz veya izlemek isterseniz her türlü riski göze almak gerekiyor. İzlemeden önce iki kez düşünün diyerek sizleri biraz daha korkunun içine sürüklüyorum ve yazımı bitiriyorum. 

Genel

Yurt Dışında Eğitim

yurtdisi-egitim-fuarlariÜlkemizdeki eğitim sisteminin yetersiz olduğu bu dönemde tüm öğrencilerin gözü yurt dışındaki okullara çevrilmiş durumda. Bu isteklerinde de haksız oldukları söylenemez. Ülkemizdeki eğitim sistemi gerçekten yetersiz ve saçmalıklarla dolu. Öğrencilerin ezberle sınav geçtiği, öğretmenlerinin gözüne girerek sınıf atladığı bir sistemden bahsediyoruz. Bu sistemin ileriki dönemlerde öğrencilerin hayata atılmasında ne gibi faydaları olur, işte orası tartışılır.

Bu yazımda yurt dışına gitmeden önce göz önünde bulundurulması gereken hususlardan bahsetmek istedim. Şahsen kendim de fırsatım olduğu takdirde yurt dışında eğitim almak ve orada yaşamak isterim. Öncelikle yurt dışında okuma kararını gerçekten çok iyi vermemiz gerekiyor. Sırf ben bu ülkeden kurtulmak istiyorum ya da herkes gidiyor benim neyim eksik? tarzındaki düşünceler oldukça yanlış. Bunlardan ziyade daha çok, nerede mutlu olabilirim? yurt dışında okumak beni nereye taşıyabilir? yurt dışında yapabilir miyim? gibi soruların cevabını verebilmemiz gerekiyor. Bunlara kesin cevaplar verdikten sonra böyle bir işe kalkışmamız bizim yararımıza olacaktır.

Kararımızı verdikten sonra ülke ve okul araştırmaları yapmamız gerekiyor. Ülke seçerken uzaklığa, yaşam standartlarına oldukça önem vermek gerekiyor. Eğer uzak bir ülkede okumak istiyorsak geliş-gidiş yapmanın bizim için ne gibi zorluklar yaratabileceğinin farkında olmamız gerekiyor. Aynı zamanda o ülkenin bir öğrenci için sağladığı kolaylıklar da bizim için oldukça önemli bir husus. Özellikle seçeceğimiz ülkenin bir öğrenci için ekonomik açıdan uygun olması o ülkeyi seçmemizde en büyük etkenlerden birisi.

Okul konusunda ise öncelikle hangi bölümde okumamız gerektiğine karar vermemiz gerekiyor. Bu konuda yurt dışı eğitim danışmanlıkları size oldukça yardımcı olacaklardır. Karar verdikten sonra ve ülkemizi de seçtikten sonra oradaki okul listelerini çıkarmak en kolay adım olacaktır. Okulun öğrenci seçerken istediği kriterleri de göz önünde bulundurarak güzelce bir liste hazırlayıp başvuracağımız okulları da aradan çıkarmış olacağız. Okulların genellikle öğrenci kabul ederken dikkate aldıkları en önemli hususlardan ikisi not ortalamanız ve uluslararası yabancı dil belgenizin olması. Not ortalamanızın genellikle 3.0 üzeri olması beklenir. Uluslararası yabancı dil sınavlarından (TOEFL,IELTS…) istenilen puanı almış olmanız yeterlidir. Ayrıca SAT (Scholastic Aptitude Test) ve GMAT (Graduate Management Admission Test) sınavları da dünya çapında üniversitelerin öğrenci seçerken uyguladığı iki önemli sınavlardır. SAT, yurtdışında lisans eğitimi alacak öğrencilerin girdiği bizim ülkemizdeki YGS/LYS tarzı bir sınavdır. GMAT sınavı ise lisansüstü programlarını yurt dışında okumak isteyen öğrencilerin girdiği ingilizce ve matematik yeteneklerini ölçen bilgisayar tabanlı bir sınavdır. Okumak istediğiniz programa ve okulların kayıt şartlarına göre bu iki sınavda alacağınız yeterli puanların size okula kabul edilirken oldukça yardımı olacaktır.

Aynı zamanda devlet ve belirli bazı vakıflar tarafından yurt dışı eğitim bursu verilmekte. Tabi bu işlemler biraz zor olabiliyor ancak denemekten zarar gelmez diyoruz. Eğer gerçekten yurt dışında okumaya kararlıysanız bunu başaramamanız için önünüzde hiçbir engel kalmayacaktır. Önemli olan mantıklı ve doğru olanı hayatımıza uygulayabilmek. Son olarak bir şeyi hiçbir zaman unutmamamız gerekiyor. Ne olursa olsun başarmak ve kendimizi geliştirmek yalnızca bizim elimizde.

Ayrıca başvurular sırasında gereken azı belgeleri de sizinle paylaşmak istedim.

Lisans:

Uluslararası öğrenci başvuru formu ve başvuru ücreti
Orijinal lise transkripti
Lise mezuniyet belgesi
Referans mektupları
TOEFL ve SAT skorları
Kendini ve kariyer amaçlarını anlatan bir komposizyon (okulun talep ettiği ek komposizyonlar olabilir.)
Banka referans mektubu


Yüksek lisans:

Uluslararası öğrenci başvuru formu ve başvuru ücreti
Orijinal üniversite transkripti
Üniversite mezuniyet belgesi
Referans mektupları
CV ( eğitim ve iş tecrübesi)
TOEFL ve GMAT skorları
Kendini ve kariyer amaçlarını anlatan bir komposizyon (okulun talep ettiği ek komposizyonlar olabilir.)
Banka referans mektubu

Genel

Minik Dostlarımıza Büyük Yardım


Herkese merhaba. Bildiğiniz gibi sokaklarda yaşayan bir sürü dostumuz var. Bu yazımda biraz onlardan bahsetmek istiyorum. Ayrıca onları besleyebileceğiniz çok minnoş mamalar da bulunmakta. Onlardan da bahsedeceğim tabi ki.

Şahsen hayvanlara ve hayvan haklarına çok önem veren biriyim. Onların da insanların ihtiyacı olduğu kadar yiyecek, barınma ve en çok da sevgiye ihtiyaçları olduklarını düşünüyorum. Onlar bu hayattaki en masum varlıklar. İçlerinde hiçbir kötülüğü barındırmıyorlar, ihtiyaçlarını karşılayarak hayata tutunmaya çalışıyor ve bizden sevgi, ilgi bekliyorlar. Zaten laf atmanıza bile gerek yok. Siz sokaktaki herhangi bir kedi ya da köpeğin gözlerinin içine baktığınızda ve sevginizi ona hissettirdiğinizde size hemen sokulduğunu göreceksiniz. Bizleri belki de karşılıksız seven tek varlıklar bu hayatta. Bizim de onlara karşı sevgi göstermemiz onlar için yapabileceğimiz en güzel şey.

Bu yaz sokakta yaşayan bu minik dostlarımızı besleyebileceğimiz mamalarla karşılaştım. Goody ve Migros birlikteliğinden doğan bu şahane mamaları alıp bu güzel dostlarımızı besleyebilirsiniz. İki çeşit yapılmış biri kediler biri de köpekler için. Ben sadece kediler için olanını bulabildim maalesef. Ancak tüm yazımı kedileri besleyip onları severek geçirdim. Bu mamalar üstelik sadece 1 Tl ve tüm Migros marketlerde bulunmakta. Bu kadar ucuz bir fiyata yaptığınız iyilik ise paha biçilemez.

Eğer siz de bu mamalardan alıp bu minik dostlarımızın yanında olursanız çok sevinirim. Unutmayın ki bir hayvana gösterdiğiniz sevgi ve ilgi her zaman içinizi ısıtacaktır.